MEDYATİK BAKIŞ
Doğan SÜSLÜ
İletişim:0 532 728 45 53
e-mail:medyatikbakis@hotmail.
Önce, 1 Şubat 1963 tarihinde Ankara’da, Ulus semti üzerinde havada çarpışan iki uçağın bilgisini özet olarak vereceğim. Ardından Ulus Meydanı önünde boyacılık yapan küçük boyacının çok ilginç hikâyesini siz okurlarıma aktarmaya çalışacağım…
Ulus faciası ya da Middle East Airlines‘in 265 sefer sayılı uçuşu, 1 Şubat 1963 tarihinde Lübnan Havayolu Şirketi Middle East Airlines-Air Liban’a ait Lefkoşa aktarmalı Beyrut–Ankara seferini yapmakta olan Vickers Viscount 745 D tipi yolcu uçağının Esenboğa Havaalanı‘na inişe hazırlanırken Türk Hava Kuvvetleri‘ne ait Douglas C-47 tipi nakliye uçağıyla çarpışması sonucu, her iki uçağın da Ulus semtinde bulunan meskûn mahaller üzerindeki farklı noktalara düşmesiyle sonuçlanan havacılık kazasıdır.
*Uçak kazası, ramazan ayında olunca, can kayıpları arttı
Kazada yolcu uçağında bulunan 11 yolcu ve 3 mürettebat, askeri uçakta bulunan 3 Türk askerî personeli ve uçakların düştükleri yerlerde bulunan 87 kişi ile beraber toplam 104 kişi hayatını kaybetmiştir. [1]Kazanın Ramazan ayında Ankara’nın önemli ticari ve yaşam merkezlerinden Ulus semtinde meydana gelmesi can kaybının artmasına neden olmuştur. Enkaz altından cansız çıkarılanların ve daha sonra hayatını kaybeden ağır yaralı kazazedelerin can kayıpları da eklendiğinde ölü sayısı kazadan sonraki günlerde giderek artmıştır. Bazı internet kaynaklarında kazada ölenlerin sayısı 120 olarak gösterilmektedir.[2]
*Sol kanadı gövdesinden ayrılan uçak
Lübnan’dan kalkan Middle East Airlines-Air Liban’a ait Vickers Viscount 745 D tipi, Sedar adlı yolcu uçağı önce Lefkoşa Havalimanı’na uğramış, oradan Ankara’ya doğru hareket etmiş ve saat 16:00’da Esenboğa Havalimanı kulesiyle irtibata geçmiş ve iniş için talimatlar doğrultusunda hareket etmekte iken 16:10’da Etimesgut Havaalanı‘ndan kalkmış ve Ankara üzerinde görev uçuşu yapmakta olan, Türk Hava Kuvvetlerine ait Douglas C-47 tipi Çubuk-28 adlı askeri nakliye uçağıyla Akköprü mevkii üzerinde çarpışmış, sol kanadı gövdesinden ayrılan yolcu uçağı, Ulus semtindeki Hükümet Caddesinin Anafartalar Caddesiyle kesişme noktasına yakın iş hanları üzerine, askeri uçak ise Samanpazarı ve Yenihayat mahallelerindeki bazı gecekonduların üzerine düşmüştür.
*Alevler, yayaları ve ayakkabı boyacılarını yutuyordu
Ulus tam bir ana baba günüydü. Ramazan alışverişi ve iftar hazırlıkları içerisinde olan Ankaralılar yaşananlara inanamıyordu. O sırada Ulus’taki Eski Adliyenin karşısında bulunan bürosunda olaya tanık olan Avukat Halil Hulusi Makaracı yaşananları şu ifadelerle anlatıyordu: “Alev topu, yoldan geçenleri, önünde kaçan yayaları, ayakkabı boyacılarını yakalayıp yutuyordu. Yükselen kara duman tüm Ankara’dan görülüyordu. Şimdiki Abdi İpekçi Parkı’nın yerinde bulunan Amerikan Yardım Heyeti’nin PX itfaiyesi de, İtfaiye (Hergelen) Meydanı’ndan Ankara İtfaiyesi’ne yardıma gelmişti. Ankaralılar bir yangına köpükle müdahaleyi ilk defa bu yangında görmüştü. Zincirli Cami’den aşağılara doğru oluk oluk köpük akıyordu. Kaza sonrasında çarpma ve infilakın etkisiyle havagazı boruları da patlayarak alev almış, sağa sola saçılan yanmış, pembeleşmiş ve kömürleşmiş tanınmaz haldeki insan cesetlerinden etrafa yayılan ağır et kokusuyla manzaranın boyutları dehşet verici bir hal almıştı.”
*Küçük Boyacıdan sinema kaçamağı
Ulus faciası içinde yer alan küçük ayakkabı boyacısına gelirsek. Küçük Boyacı, Ulus Meydanında diğer ayakkabı boyacılarıyla birlikte ekmeğinin peşindedir. Gün boyu kazandığı tüm parayı her akşam babasına teslim etmektedir. Küçük emekçimiz 1 Şubat 1963 günü sabahtan öğlene kadar çalışır. Öğleden sonra Ulus Meydanı’na yakın bir sinemaya gitmeye karar verir. Elbette babasından habersiz gidecek, işten kaytaracak akşam da hasılatı teslim ederken “Baba, bugün işler pek iyi gitmedi” diyecekti.
*Şimdi babam sinemaya gittiğimi anlar!
Boya sandığını alan küçük boyacı sinemadan biletini alır ve boya sandığını da çıkışta almak üzere sinema büfesine teslim eder. Küçük boyacımız filmi zevkle seyrederken o talihsiz uçak kazası meydana gelir. Sinemadaki diğer seyircilerle birlikte küçük boyacı da Ulus Meydanına koşar ve yanmış, parçalanmış cesetlerle birlikte müthiş kargaşayı görür… Boyacı küçüğün esas korkusu, babasına yakalanmaktır. Babam şimdi gelir, benim sinemaya gittiğimi anlar korkusu onu paniğe sevk eder. Hemen Ulus Meydanı’ndan ayrılır, büfeye gelerek boyacı sandığını alıp, civardaki bir apartmanın merdiven boşluğuna saklanır.
*Gazeteci Mete Akyol, hadisenin peşine düşüyor
Faciadan haberdar olan tüm Ankaralılar gibi küçük boyacının babası ve annesi de olay yerine gelirler. Başlarlar çocuklarını aramaya. Yaralılara, parçalanmış ve yanmış çocuk cesetlerine bakarlar. Hastaneleri dolaşırlar. Bir türlü çocuklarının ne ölüsüne ne de dirisine ulaşamazlar. Bugün 80 yaşında, o tarihte ise 28 yaşında yanılmıyorsam Milliyet Gazetesi’nde çalışan genç bir gazeteci olan Mete Akyol, boyacı çocuğun yaşadığı kanaatine kapılır ve Ulus Meydanı çevresini günlerce araştırır. Esnafı, iş yerlerini gezer sonunda sinema işletme ve çalışanlarına da küçük boyacıyı sorar. Günler süren araştırmanın sonunda küçük boyacının kaza anında sinemada olduğunu tespit eder. Sonrasında çocuğun saklanabileceği tüm mekânları teker teker gezer. Ve bir gün boyacı çocuğu saklandığı apartmanın merdiven boşluğunda bulur. Gazeteci Akyol, önce çocuğun korkularını yenmesini sağlar. Ardından baba ve anneyi çocuklarıyla buluşturarak, onlara müthiş bir sevinç yaşatarak önemli bir gazetecilik başarısına imza atar…
*Boyacı yaşıyorsa, bugün 62 yaşındadır
Ben bu hadiseyi uzun yıllar önce Mete Akyol’un bir söyleşisinde kendi ağzından okumuştum. (Küçük bir ihtimal, yanılıyor da olabilir yani olayı çözen gazeteci, başka ünlü bir gazetecimiz de olabilir diye düşünüyorum) Boyacı çocuğumuzu 1953 doğumlu kabul etsek, 1963 yılında boyacı kardeşimiz 10 yaşındaydı. Bugün boyacı şayet yaşıyorsa sanırım 62 yaşında bir yurttaşımızdır… Aslında yaşarıyorsa, gidip onu bulmak ve bundan tam 52 yıl önceki faciayı bir kere daha onun ağzından dinlemek gerek… Bakarsınız gün gelir, bir başka başarılı gazeteci de o başarıya imza atar…
İlk gün gazetelere 68 olarak yansıyan ölü sayısı, enkaz altından çıkarılanlar ve hayatını kaybeden ağır yaralıların da eklenmesiyle sonraki günlerde 120’ye çıkmıştır. Cenazelerden 49’u 5 Şubat 1963 tarihinde, dönemin Başbakanı İsmet İnönü, Bakanlar Kurulu üyeleri ve bazı milletvekillerinin de katıldığı Hacı Bayram Camiindeki öğle namazını müteakiben kılınan cenaze namazının ardından düzenlenen bir törenle Cebeci Asri Mezarlığındaki şehitliğe defnedilmiştir
Bununla ilgili bir sinama filimi vardı adı neydi